Lozan hakkında pek çok şey söylenmiştir.
İsmet Paşa’nın ifadesiyle, Lozan Konferansı, “Büyük sınav” idi. “Milletimizin Avrupa ortasına davet olunduğu büyük bir imtihan”dı. Türkiye bu sınavı başarıyla vermiştir.
Bu Antlaşma, “Harbi Umumi’den sonra gördüğümüz antlaşmalarla yakından veya uzaktan benzerliği olmayan bir antlaşma” idi. Öteki antlaşmalar, galip devletlerin mağluplara dayattığı, dikte ettiği antlaşmalardı. Lozan Antlaşması ise, eşit taraflar arasında çetin müzakerelerle hazırlanıp imzalanmış bir antlaşmaydı.
“Tarih yazan tarih yapana sadık kalmalıdır” kuralına bağlılık, Bilâl N. Şimşir’in tüm çalışmaları gibi son eseri olan Lozan Günlüğü’nü de değerli kılıyor. 1922-1923 Lozan Konferansı ve Barış Sürecinin belgesel bir kronolojisi olan kitap, Yakın Türk Tarihinin bu büyük olayını gün gün belgeleyerek gözler önüne seriyor.
İstanbul’daki İngiliz Yüksek Komiseri Rumbold, “Türkiye bir elinde Misak-ı Milli, diğer elinde kılıçla Lozan’a gidiyor” demişti; “Sevr Antlaşması ölmüştür, Müttefikler şimdi Misak-ı Milli ile boğuşmak durumundadırlar.”
Lord Curzon, Misak-ı Milli’nin “tam bir negatifi” olan bir muhtıra ile Lozan’a gidiyordu.
Türkiye’nin Misak-ı Millisi ile İngiliz muhtırası Lozan’da kıyasıya çarpışacaktı. Görünen oydu ki, Lozan Konferansında İsmet Paşa’nın işi zor, hem de pek zor olacaktı. Karşısında, Misak-ı Milli ile boğuşmaya ahdetmiş üç büyük devletle onların müttefikleri, irili ufaklı tam yedi düvel vardı.
İsmet Paşa Lozan’da “kelle koltukta” görev yapmıştır. Lozan’a varışının daha ikinci gününde, 14 Kasım günü Paşa defterine şu notu düşmüş: “Roma’dan Paris’e telefon. Ermeniler suikast için hazırlanmışlar…”
Be the first to review “Lozan Günlüğü”